burçak tarlası
11 Şubat 2019 Pazartesi
Uzun zaman oldu :)
Hakikaten baya uzun zaman oldu. Blogu açtıktan sonra Blog "Yazarı olmak nasıl bir şey acaba?" diyerek Blogger ları takip etmeye başladım önce. O arada ben de bir şeyler de yükledim sayfama ama evlilik, çocuklar, profesyonel işim girince araya çoook uzun bir ara vermişim. Bu arada 2 takipçimin hala duruyor olması ayrıca hoşuma gitti. Şimdi bile takipçilerimin son paylaşımlarını okuyacak vaktim yok, çocukları alacağım okuldan :) Bu sayfayı yaşam gailesini biraz olsun farklılaştırmak, geleceğe notlar bırakmak için kullanırım diye düşünmüştüm ama düşündüğüm gibi olmadı. Akıllı Telefon almadım ısrarla ama geçtiğimiz yaz whatsapp sayfalarını takip etmek için ben de aldım bir tane. Kısacası ben de teknolojiye yenik düşüyorum belki de. Pek çok işimi kolaylaştırdı mesela akıllı telefon, projelerimi anında takip edebiliyorum mesela ama hala sevebilmiş değilim çünkü sosyal medya bile artık eskisi gibi değil. Sürekli takip etmek ve cevap yazmak zorunda kalıyorsun. Eskiden "bilgisayara bakacak vaktim yok" olabiliyordu. Ben yine de şanslı sayıyorum kendimi çünkü hala akılsız telefonumu kullanıyorum dostlarım ile haberleşmek için. Sözde akıllı olanı da sadece sosyal medya ve profesyonel veya gönüllü projelerim ile bağlantılı kişilere ulaşmak için kullanıyorum. Dostlarımı hala akılsız telefonum ile arıyorum. BAKALIM NE KADAR DEVAM EDECEK BU DURUM?! :) Bu paylaşım biraz dertleşmek, biraz da sizi hatırlamak için vesile olsun. Fırsat bulduğumda daha fazla vakit ayıracağım, deyip yine müsaade isteyeyim :)
21 Haziran 2012 Perşembe
Zor Olan Çalışmak Değil !
Bir Bloger'ın paylaştığı yazı hakkında “yorum” eklemek istedim ama yazdıklarım yorumun dışına taştı. Bloger, "çalışıyor olmaktan" keyif alamadığını yazmış. Anlamı sandığınızdan farklı ! Çalışmaktan değil, birlikte çalıştığı mesai arkadaşlarının birbirlerine karşı olan tavırlarından şikayet etmiş. en de ona dedimki; Yetişkin olmaya başlamışsın, aramıza hoş geldin J
Benim hikayem çok uzun ve burada gereksiz, ama naçizane bir tavsiye göndereyim, işine gelirse faydalan; Kimseye, iyi niyetli de olsa akıl vermeye, dertlerini paylaşmaya kalkma, dert küpü olursun. Üstelik kıymetin de olmaz! Sadece “profesyonel” bir ilişkin olsun tüm mesai arkadaşlarınla. O zaman, çalışma ortamdan dolayı hiç üzülmezsin! :) Zaten ileriki yıllarda dediğim şekilde davranmayı tercih edeceksin. Erken fark edersen benim yaşadığım bunalımları atlayarak devam edersin yoluna. Para kazandığın her iş profesyonel bir iştir, kimse seni sevmek zorunda olmadığı gibi sen de kimseyi sevmek zorunda değilsin. Yaş kendiliğinden ilerleyecektir değiştiremezsin, ama başkalarının streslerini üzerinden uzak tutarsan zihnin daha temiz kalır!
Sağlıcakla kal, sadece kendi dünyanda kal! Emin ol orası yeter :)
Not : Bir de, çok okuyup çok dinlemiş, çok izlemişsin. Çok şey biliyorsundur sen şimdi! Çalışma arkadaşlarının senden ürkmesi doğal ! J
4 Haziran 2012 Pazartesi
Erkek olmak "matah bir şey" olabilir mi?
Hiç te öyle olmuyor. Dün evde temizlik günüydü. Bil bakalım evi kim temizledi? Kadınlara göre daha zeki, daha çevik, hatta konu temizlik olunca daha güçlü bile olabiliyorum :) Erkek olmanın da kendine göre sıkıntıları var bilesin. Hem kadınlar bir konuda daha şanslı; erkek kadını öğrenmeden önce kadınlar erkeği öğrenmiş oluyorlar! En azından zaaflarını öğreniyorlar. Biz sizin zaaflarınızı çok sonraları öğreniyoruz, o zaman da iş işten geçmiş oluyor. İleride tüm eşyaları aldırır, sonra da temizliğini bile yaptırırsın :)
Şunu da yazarsam çok mu olur bilmiyorum; 26 yaşımda iken beni kimse tutamazdı. "Nasıl tutamazdı" sorusunu yavaş yavaş, aralara serpiştirerek cevaplamayı düşünüyorum burada. Bakalım hayat gailesi ne kadar izin verecek ?
Kadın olmanın keyfini çıkar. Erkeklere " siz ne kadar şeker, ne kadar küçük şeylersiniz öyle " der gibi bak. Onlar evini döşer, temizliğini yapar, çocuk altı değiştirir, hatta çok güzel yumurta bile kırabilirler :) Keyifli bir gün ve hafta diliyorum!
Şunu da yazarsam çok mu olur bilmiyorum; 26 yaşımda iken beni kimse tutamazdı. "Nasıl tutamazdı" sorusunu yavaş yavaş, aralara serpiştirerek cevaplamayı düşünüyorum burada. Bakalım hayat gailesi ne kadar izin verecek ?
Kadın olmanın keyfini çıkar. Erkeklere " siz ne kadar şeker, ne kadar küçük şeylersiniz öyle " der gibi bak. Onlar evini döşer, temizliğini yapar, çocuk altı değiştirir, hatta çok güzel yumurta bile kırabilirler :) Keyifli bir gün ve hafta diliyorum!
SAMSUN
Samsun'u arkadaşlarıma tanıtmak amacıyla çektiğim resimlerden 78 adedini seçtim slayt yapmaya çalışıyorum, ancak henüz başaramadım :) uzun zamandır yazı eklemediğim için sayfamı açanlar ve elbette esas olarak takipçilerim bilsin istiyorum; Blog işini bırakmış değilim , fırsat bulsam çok güzel işler yapabileceğimi biliyorum ancak hayat telaşı her zaman izin vermiyor. Bakalım, eğer slayt olarak ekleyemez isem doğrudan fotoğrafların linkini açıklamaları ile birlikte yükleyeceğim . Herkese slm
9 Mayıs 2012 Çarşamba
Tokat 'ta Bir Tıfıl :) Boy 1.45m Ağırlık 39kg
Tokat Kalesi |
Gıjgıj Tepesi; Hayatımda ilk kez gördüğüm yeşil kertenkeleleri olan Gıjgıj tepesi! Karadeniz'de kahverengi, küçük ve çok şirindir bizim kertenkelelerimiz, oysa Gıjgış'dakiler kocamandı ve oralı çocuklar çiyan diyorlardı, zehirli olurmuş. Topçam Dağı; Heybetinden etkilenip hep çıkmak istemişimdir zirvesine, ama o kadar uzaktı ki
Taşhan |
Tokat'la ilgili pek çok anım var elbette, aslına bakarsanız çokta uzatmadan azıcık hatırlamak ve bazılarını size de aktarmak isterim; Annesinin, "ağzı süt kokuyor hala, nasıl göndereyim ben yavrumu Samsun'dan 4,5 saat uzaktaki bir şehre" diye göz yaşı döktüğü (o zaman 4.5 saat sürüyordu, çok net hatırlıyorum) benimse, "yahu ben kocaman adam oldum, bırakın gideyim" diyerek dil döktüğüm bir dönemden sonra babam beni son sınıf öğrencisi Mustafa abiye ve pansiyon görevlisi Tokatlı Mustafa amcaya emanet ederek Samsun'a döndü. İlk akşam acayip keyif aldım :) bana bir dolap ve yatak verdiler. Alt ranzaya yerleştim. Çok çirozum, düşerim diye alt ranzayı verdiler sanıyordum ama sonra öğrendim ki alt ranzada yatağı düzgün tutmak çok zormuş :) Gelen geçen oturduğu için tekrar tekrar düzeltmek zorunda kalıyordum! Yatak düzgün olmazsa belletmen Apdullah hoca çok kızıyordu :) Hayatta ise ömrü uzun olsun, vefat etmiş ise Allah Allah rahmet eylesin! Mehmet hocamı da çok severdim ama Abdullah hoca ilk belletmenimdi benim. Pansiyona yerleştiğim ilk akşam etüt (ders çalışma saati) var, ben de girdim sınıfa. Ne güzel yeni çocuklarla tanışacağım! Son sınıflardan Nöbetçi Öğrenci sınıfları geziyor, sükuneti sağlıyor. Birden elektrikler kesildi! az önce fısıltı ile konuşup tanışmaya çalışan benim gibi bir sınıf dolusu çocuk karanlıkta kaldık. Önce bir sessizlik…, içimizden birisi sessiz sessiz burnunu çekmeye başladı! sonra birden bütün sınıf hüngür hüngür ağlamaya başladık! işte o akşam, bir sınıf dolusu "çocuk" hep birlikte ve birdenbire büyüdük!
Gümenek |
Not; Yukarıdaki yazıda kullandığım resimleri google/görseller de "Tokat" başlığı ile yaptığım aramalarda seçtim! Emeğin asıl sahiplerine teşekkür etmek isterim, benim fotoğraflarla ilgili tek katkım onları tercih edip bu yazıda kullanmış olmamdır!
5 Nisan 2012 Perşembe
Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları
İlkokulda iken harçlıklarımı biriktirip her hafta Milliyet Çocuk ve Tercüman Çocuk alır, fasiküller halinde ansiklopediler biriktirirdim. Uzay Ansiklopedisi, Doğa Tarihi Ansiklopedisi her bir sayfasını defalarca okuduğum ve halen eski evimizde kolilerde sakladığım ansiklopedilerden ikisidir.Geçtiğimiz hafta sonu eski eve gidip sandıktan o ansiklopedileri çıkardım ve fotoğraflarını çektim! Şimdi bu sayfadalar :) İlkokulda iken pek çok kitap okumuşumdur elbette, ama o ikisini hiç unutmadım. Apollo 11'in ay yolculuğunu defalarca okudum. Neil Armstrong ile Ay'a ben de indim. Kara Deliklerin içine defalarca yolculuk yapıp diğer boyuta geçtim ve geri döndüm. Uzaylıların gemisi ile babaannemin fındık bahçesinden havalanarak uzaydaki diğer medeniyetleri tanıdım. Uzaylı dostlarım beni kendi gezegenlerine götürüp getirdi :) İnsanlık öncesi çağlarda yaşayan dev dinazorların nasıl yok olduklarını düşünüp, teoriler arasında kendi tercihimi yaptım :) Ha bir de Annemle köşe kapmaca oynayarak,tuvalet,yatak odası,balkon ... da gizli gizli okuduğum Teksas, Tommiks, Mandreke, Zagor lar var. "Hay bin Kunduz!", "Ulu Manitu!" nidalarını belki siz de hatırlarsınız :)
Daha sonra ortaokul yıllarından unutamadıklarım; Afacan Beşler, Gizli Yediler Çetesi, Robinson Crusoe, Denizler Altında 20 000 Fersah, 80 Günde devri Alem... . Elbette daha pek çok kitap okumuşumdur çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda, bunlar hiç düşünmeden aklıma gelenler.
Daha sonra ortaokul yıllarından unutamadıklarım; Afacan Beşler, Gizli Yediler Çetesi, Robinson Crusoe, Denizler Altında 20 000 Fersah, 80 Günde devri Alem... . Elbette daha pek çok kitap okumuşumdur çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda, bunlar hiç düşünmeden aklıma gelenler.
Üniversiteye gelince; Abdurrahman Dilipak'ın Bir Başka Açıdan Kemalizm adlı kitabı, üniversite için gittiğim, Boğaziçi Köprüsünden ilk defa geçerken kendimden de geçtiğim :) her taşı altın olan şehir İstanbul'da satın aldığım ilk kitaptır. Üniversite yılarımda çok fazla kitap okuduğumu sanmıyorum. Elbette bazı kitaplar okumuşumdur elbette. Elime geçtikçe Stephan King in romanlarını okuduğumu hatırlıyorum mesela. Bir kitap okuyarak insanın korkabileceğini ilk defa o zaman farkettim :) King'in kurgu yeteneğine, gerçekleşmesi mümkün olmayan olayları gerçekmiş gibi anlatmasına hayran olmuştum. Aslında üniversite yıllarımda çok fazla kitap okumasam da İstanbul'u yaşayarak kendime çok şey kattığımı düşünüyorum. O dönemde "İstanbul'u Keşfetmenin" yanısıra ders çalışmak, mesleki ezber yapmak, yabancı dil için çok önemsediğim mektup arkadaşlarıma mektup yazmak, ve gelen her bir mektubun çevirisini yaptıktan sonra, İngilizce yazma yeteneğim gelişsin diye kendi defterime aktarmak için kullanırdım zamanımın çoğunu.
Askerlik, benim en yoğun kitap okuduğum dönemdir! Aşağıda çok kısa bir paragrafla size tanıtmaya, tanıtmaya çalışacağım kitap ise benim askerliğim süresince okuduğum kitapların ilkidir. Birliğimdeki Kütüphane Çavuşu devrem Çenk sayesinde tam 26 kitap bitirdim askerde, 6 ayda 26 kitap! Acemi birliğinde iken aldığım Orhan Pamuk'un "Yeni Hayat" isimli kitabını saymıyorum çünkü onu sivilde dağıtım iznimde okudum :) Kitapları okuduktan sonra kütüphaneye geri teslim ederdim ancak kitapların yazarlarıni ve içeriklerini unutmak istemediğim için bir deftere kısa özetler yazmıştım. O özetleri saklamış olmam sayesinde sivilde de o yazarlardan bazılarını okumaya devam ettim. Buket Uzuner, o dönemde okuduğum yazarlar içinde beni en fazla etkileyen yazar oldu. Daha sonra ulaşabildiğim tüm kitaplarını sıra ile okudum. Ancak "Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları"ndan o kadar çok etkilendim ki daha sonraki yaşamımda o kitaptan kazandığım "yeni yerler keşfetmek için özgüven duygusu" hep yanımda oldu. Geçen yıl içerisinde, listemde bulunan ve beni takip eden dostlarım için aşağıdaki kısa paragrafı hazırlayarak göndermiş ve okumalarını tavsiye etmiştim. Daha fazla gecikmeden size de bahsedeyim istedim. Zor bulunuyor belki ama "Buket Uzuner" okumaya başlamadınızsa bu kitabı en kısa süre de mutlaka edinin, başladınızsa daha fazla gecikmeyin! Buket'in Rüyası bence bu kitapla başlıyor :)
Askerlik, benim en yoğun kitap okuduğum dönemdir! Aşağıda çok kısa bir paragrafla size tanıtmaya, tanıtmaya çalışacağım kitap ise benim askerliğim süresince okuduğum kitapların ilkidir. Birliğimdeki Kütüphane Çavuşu devrem Çenk sayesinde tam 26 kitap bitirdim askerde, 6 ayda 26 kitap! Acemi birliğinde iken aldığım Orhan Pamuk'un "Yeni Hayat" isimli kitabını saymıyorum çünkü onu sivilde dağıtım iznimde okudum :) Kitapları okuduktan sonra kütüphaneye geri teslim ederdim ancak kitapların yazarlarıni ve içeriklerini unutmak istemediğim için bir deftere kısa özetler yazmıştım. O özetleri saklamış olmam sayesinde sivilde de o yazarlardan bazılarını okumaya devam ettim. Buket Uzuner, o dönemde okuduğum yazarlar içinde beni en fazla etkileyen yazar oldu. Daha sonra ulaşabildiğim tüm kitaplarını sıra ile okudum. Ancak "Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları"ndan o kadar çok etkilendim ki daha sonraki yaşamımda o kitaptan kazandığım "yeni yerler keşfetmek için özgüven duygusu" hep yanımda oldu. Geçen yıl içerisinde, listemde bulunan ve beni takip eden dostlarım için aşağıdaki kısa paragrafı hazırlayarak göndermiş ve okumalarını tavsiye etmiştim. Daha fazla gecikmeden size de bahsedeyim istedim. Zor bulunuyor belki ama "Buket Uzuner" okumaya başlamadınızsa bu kitabı en kısa süre de mutlaka edinin, başladınızsa daha fazla gecikmeyin! Buket'in Rüyası bence bu kitapla başlıyor :)
" Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları " ; Buket uzuner in okuduğum ilk kitabıdır . Farklı ülkelerde farklı kültürler ile ilk kez karşılaşan bir üniversite öğrencisinin bakış açısı ile yazılmıştır. Buket Uzuneri en iyi anlatan - tanıtan kitabı budur bence. Bu kitaptan çok etkilenmiştim ama " inter rail " ile yurt dışına çıkma yaşını geçirmiştim kitabı okuduğumda :) Herkesin mutlaka okumasını tavsiye ediyorum. Çok yalın , ama bir o kadar da düşündürücü ve öğretici hikayeler var !"
23 Mart 2012 Cuma
Yangın Var
Bu filmi geçen hafta ( Aralık 2011 ) izledim ve herkese tavsiye ediyorum . Yılların acısını güldürerek anlatıyor . Yıllar önce Batman - Beşiri dolmuşuna ilk kez bindiğimde ben de çok şaşırmıştım; Ülkemin bir köşesinde, dolmuştaki herkes benim bilmediğim bir dil konuşuyordu ve ben bu memlekette üniversite bitirmiştim !
Bu arada, 1. Kaçkar-Trans faaliyetimde, Rize - Çamlihemşin - Ayder - Yukarı Kavron dolmuşuna ilk kez bindiğimde de çok şaşırmıştım; Dolmuştaki köylüler yine benim bilmediğim bir dil konuşuyordu ve ben o zaman 26 yaşında bir mühendistim !
Henüz dağcılığa yeni başladığım o dönemde bir dağcı arkadaşımda Zugaşi Berepe'nin (Denizin Çocukları) Va Mişkunan ( Bilmiyoruz ) isimli bir kasetini dinlemiş ve bizi yönetenlere çok kızmıştım; "bu memleketin zenginliklerini yıllarca bizden gizlemişler" diye! Ama artık işler değişiyor, umarım bu süreç daha fazla uzamaz. Hepimiz aynı vatanda yaşıyoruz, aynı haklara ve haksızlıklara sahibiz. "Kim daha çok eziyet çekiyor ?" diye bir yarışa girersek o zaman hepimiz kaybederiz!
21 Mart 2012 Çarşamba
İlk Takipçim Hoş Gelmiş !
Blog yazmaya çok yeni başladım. O nedenle tüm fonksiyonları kullanmayı henüz öğrenemedim. Önceki gün yanlışlıkla "ezgi'nin günlüğü" nü silmişim takip ettiğim bloglar arasından. Tekrar geri dönmek istediğimde blog ismini unuttum! Çok uğraştım ama hatırlayamadım, sonunda takip ettiğim diğer sitelerdeki kendi linkim üzerinden buldum :) Bir siteye üye olurken resminiz dahil o anki profil bilgileriniz ve takip ettiğiniz siteler aynen kalıyor. Eğer geçmişte takip ettiğiniz siteleri unutur ve benim gibi yeniden ulaşmak isterseniz takip ettiğiniz sitelerdeki profil kayıtlarınız üzerinden ulaşabilirsiniz.
Bizim buralarda "kısmetmiş" derler. Demekki ısrarcı olmasam ilk takipçimi kaçıracakmışım :) Ezgi'nin Günlüğü olmasa başkası olurdu elbette, ama o zamanda ben bu satırları yazma ihtiyacı hissetmez, Sadece "ilk takipçim hoşgelmiş" der geçerdim. "Atatürk Heykeli'nin konu ile ne ilgisi var" diye düşünenler mutlaka olacaktır. Şöyleki; madem bir blog sayfası açmışım, güzel şehrimin en değerli simgesini ilk takipçime hediye olarak göndermek isterim!
İLK TAKİPÇİM HOŞGELMİŞ :)
19 Mart 2012 Pazartesi
Fetih 1453
" Fetih 1453 " e emeği geçen herkesi kutlamak isterim. Sonunda geçtiğimiz Pazar günü vakit bulup izleyebildim. 29 Mayıs 1453 ün filmi artık yapılmalıydı, harika olmuş. Yalnız yaralı askerin zırhının pansuman makası ile kesilmesi biraz komik kaçmış, sahnenin ciddiyetine uymamış :) Fatih’in babasını hatırlayıp, oğlu Bayezit'i yanına çağırıp sarıldığı sahne zihnimde yer etti. Başka da var elbette ama o sahne çok etkiledi beni; Bir Osmanlı Padişahı çocukluğunda babasına sarılmak istediğinde babası ( Sultan II. Murat ) yanından geçip gidiyor. Fatih bu olayı hatırlıyor ve kendisine "sultanım" değil de "baba" diye seslenen oğluna ( II. Bayezid ) sarılıyor.
Eleştiri olmadan olmaz; Bilgisayar Efektleri ile oluşturulan sahneler çok belirgin olmuş, dikkat çekiyor. Kostümler için çok para ve emek harcandığı belli ancak Fatih'in zırhını yaparken beden ölçülerini tutturamamışlar :) Şunu mutlaka yazmalıyım ; Film için 3 saatten fazla kapalı bir salonda oturdum ama zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Filmi hiç sıkılmadan izledim. Bence yönetmen zamanı iyi kullanmış. Filmin sonunda bir de şunu hissettim; Bize İstanbul'un Fethini anlatırlarken Fethin çok kolay olduğu gibi bir izlenim vermişler. En azından bende öyleymiş, filmi izleyince farkettim :)
Şimdi sırada " Çanakkale 1915 " var. Bu filmin gerisinde kalmayan bir prodüksiyonla, hatta çok daha ileri bir prodüksiyonla " Çanakkale 1915 " mutlaka bir sinema filmine aktarılmalı! Fetih'in 6 milyon izleyiciye yaklaştığı söyleniyor, Çanakkale 10 milyonu geçecektir. Ancak yapımcı ucuza kaçarsa film elinde kalır, onu da vurgulayayım. Sanki öyle bir film çalışması olduğunu duydum. Ekim 2012 ye yetiştirmeye çalışıyorlarmış. Bir yıldan daha kısa sürede çekilen bir Çanakkale filmi bence doyurucu olmaz. Bakalım, İnşallah güzel bir film olur, ama dediğim gibi " Fetih 1453 " ün gerisinde kalmamalı kesinlikle .
Şimdi sırada " Çanakkale 1915 " var. Bu filmin gerisinde kalmayan bir prodüksiyonla, hatta çok daha ileri bir prodüksiyonla " Çanakkale 1915 " mutlaka bir sinema filmine aktarılmalı! Fetih'in 6 milyon izleyiciye yaklaştığı söyleniyor, Çanakkale 10 milyonu geçecektir. Ancak yapımcı ucuza kaçarsa film elinde kalır, onu da vurgulayayım. Sanki öyle bir film çalışması olduğunu duydum. Ekim 2012 ye yetiştirmeye çalışıyorlarmış. Bir yıldan daha kısa sürede çekilen bir Çanakkale filmi bence doyurucu olmaz. Bakalım, İnşallah güzel bir film olur, ama dediğim gibi " Fetih 1453 " ün gerisinde kalmamalı kesinlikle .
Etiketler:
baba,
çanakkale 1915,
sultanım
Yer:
Samsun, Türkiye
2 Mart 2012 Cuma
Afiyetle...
Aslında ikinci yazımı farklı bir konudan seçecektim ama geçen hafta öğle yemeği için girdiğim bir yer çok dikkatimi çekti. Dışarıdan farketmemişim, içeriye girince karşılaştığım görsellik ve sunumdan çok hoşnut kaldım. Sofra düzenini, " el işi " çatal bıçak kılıfını, ev yemeklerinin lezzeti ve çayın sunumunu işletmenin boyutu ile kıyaslayınca kesinlikle behsetmem gereken bir konu oldu benim için. Gerçi bu gün itibarı ile takip eden
kimse yok ama olsun :)takip eden birileri olmasa da bloglar arasında gezinirken okuyan birileri çıkabilir.
Sürekli gittiği güzel mekanlardan bahseden, Avustralya'dan balina fotoğrafları gönderen, avukat, serbest gezi yazarı, blog yazarı, kedi sever ve meraklı bir hanımefendiye nispet olsun diye de bu yazıyı yazmaya karar vermiş olabilirim :)
Bu arada, ne yediğimden de bahsedeyim; Fotoğraflar güzel ama yeterli değil elbette. Başlangıçta erişteli yeşil mercimek çorbası, ana yemek olarak pastırmalı kuru fasülye ve pilav, yanında da mevsim salatası. Yemekten sonra çay ikramı küçük kurabiyelerle birlikte yapılıyor. İlla bir öğün için kalkıp Samsun'a gelecek haliniz yok elbette :) ama olurda bir gün yolunuz Samsun'a düşerse, bir de canınız ev yemeği çekerse aklınızda bulunsun.
Bu yazıyı hazırlarken amacım; severek yapılan bir işin nasıl keyif verdiğini vurgulamaktı. Umarım bu duyguyu size de aktarabilmişimdir. Yolu Samsun'dan geçenler! iki kardeş hanımefendinin işlettiği ve tüm yemekleri "ev yapımı" olan, hamburger hariç :) , bir nevi "hobi evi" tarzında düzenlenmiş Afiyetle... - Yemek Evi'ne uğramanızı tavsiye ederim. "Mecidiye" ile birlikte Samsun'un en eski ve en meşhur mekanlarından biri olan "Çiftlik Caddesi" de hemen yakında. AVM lerin açılışından sonra eski şaşalı günlerini kaybetmiş olsa bile hala Çiftlik Caddesi'nin ayrı bir yeri vardır Samsunlular için. Şimdilik sağlıcakla ve hoşça kalın. Memleketimden güzel manzaralar eşliğinde yeniden buluşmak üzere ...
AFİYETLE... : Pınar hanım - 0 362 234 07 61
Kahvaltı, Çorba, Salata, Ev Yemekleri, Tatlı Çeşitleri
Mantı, Su Böreği, Hamburger.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)